Kaş'ı her ziyaret ettiğimizde merkezde yer alan; Gallery Anatolia'ya uğramayı, üretimlere göz atmayı, porselen ve seramikten yapılmış objeleri keşfetmeyi ve üreticisi Sibel ile sohbet etmeyi alışkanlık haline getirdik.
Sibel Düzel'e ait bu Galeri'nin üretimlerini ve hikayesini sonunda sizlere buluşturmak için bu yaz; Kaş'ın Pınarbaşı köyünde yer alan atölyesini ziyaret ettik.
22 senedir üretimlerine Kaş’ta devam eden Sibel'in ilham verici hikayesini, üretim felsefesini sizlerle de tanıştırmak istedik.
Keyifli okumalar!
- Seni tanımayanlar için bize kendinden bahsedebilir misin?
İsmim Sibel Düzel, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi seramik bölümünden mezunum. Heykel bölümünde yüksek lisans yaptıktan sonra İstanbul’da bir atölye kurdum. 6 sene süren bu deneyimden sonra Kaş’a yerleştim. 22 senedir üretimlerime Kaş’ta devam ediyorum.
- Seramiğe dair ilk anın nedir?
Seramik bölümüne tesadüfen girmiştim. Kazandığımı öğrenince bölümü ziyarete gittim. Seramiğe dair ilk anım bu ilk ziyaret olabilir. Okula gidip binanın alt katındaki bölüme indim. Karşımda bir oda, içerisi kalabalık, önlüklü görevliler var, büyük fırınlar var ve fırınların başında ağlayan iki kadın var…Ve fırınlardan gelen büyük patlama sesleri var! Şaşkın bir şekilde dışarı çıktım. Bir hoca ile karşılaştım içerde neler olduğunu sorunca öğrendim ki, fırın odasında ağlaşanlar yüksek lisans öğrencileri ve tez bitirme proje işleri patlıyormuş fırında! Tüm emekleri boşa gitmiş... Etkilendim olaydan ve seramikten biraz ürktüm doğrusu.
- Seramik ile yolun nasıl keşişti ve nasıl öğrendin?
Benim lisedeyken hedefim güzel sanatlarda okumak idi. Bölüm konusunda net değildim. Grafik, iç mimarlık, seramik hepsi olabilirdi. Sınavlarda seramiği tutturdum. Ve sonradan öğrendim ki bölümün hocaları çok iyi ve bayağı memnun olarak bölümde okumaya başladım. Malzeme olarak seramiğe çok düşkün değildim. Ben tasarıma çok önem veriyordum. Tüm malzemeler işime dahil olabilir diye düşünüyordum. Hocalarımız çok iyiydi, açık fikirli, disiplinli, eğlenceli ve sanatçı ruhlarını korumuş eğitimcilerdi. İsmail Türemen, Atilla Ergün, Güngör Güner, Tankut Öktem, Fuat Kökek, Jale Yılmabaşar,.. Temel sanat, yüzeysel tasarım, desen, dekor, heykel dersleri benim için çok keyifliydi. Malzeme bilgisi, teknoloji ve teknik dersler benim için ikinci plandaydı. Hayatımda ilk defa bir dersten sınıfta kalarak fırça dekoru tasarımı dersini alttan almış ve kilolarca kağıt üzerine fırça dekoru yaparak desenimi iyileştirmiştim. Torna dersinde torna çekmeden arkadaşlara çektirerek dekor yapar, sadece form tasarlar ve hocalardan not alırdım. Tasarım dersi için sabahlara kadar zevkle çalışır ödev hazırlar ama atölye derslerinde tembellik ederdim. Sanatı ve zanaatı ayırıyordum maalesef. Ustalaşmanın malzemeye hakim olmanın önemini çok sonradan öğrendiğimi itiraf etmeliyim.
- Elden Ne Gelir ne zaman ve nasıl oluştu? Markanın hikayesinden bahsedebilir misin?
Elden Ne Gelir bir markamı bilmiyorum doğrusu. Ben öğrencilikten gelen bir gelenekle yaptığım işlerin altına imza atarım. Dekor çalışmalarıma sibel logomu koyuyorum. Son yıllarda ‘aşk ile’ yaptığım torna işlerime ise Elden Ne Gelirin ‘el’ logosunu basıyorum.
2015 senesinde Chivit markasının yaratıcıları ile çalışmış onlar için seramik dripper ve kupa üretimi yapmıştım. Sevgili Özgül ve Tolga Turan o dönem beni sosyal medya konusunda çok teşvik ettiler. Ve o günkü akışta çok kendiliğinden bir şekilde bir hesap açtım ve arşivciliği maalesef yapamamış birisi olarak bir Instagram hesabı ile bu hesapta işlerimi düzenli paylaşarak kendime arşiv yapabileceğimi düşündüm. Hesap ismi konusunda bir espri aradım, tatlı bir mesajı olsun istedim. İsmim soyadım ‘el’ ile bitiyor, çalışmalarımda kendi elimin emeği var, Elden Ne Gelir ismi bir anda geliverdi aklıma. Instagram hesabım benim 2015’den beri yaptıklarımı tatlı bir şekilde arşivliyor, insanlarla gerektiğinde iletişim kurabilmemi sağlıyor. Bu hesap ile doğan bu isim de bence beni çok iyi anlatıyor; porselen dekoru yaparım, seramik pano yaparım, yemek takımları çalışırım, torna çekerim, proje yaparım, ortak üretimleri çok severim, doğaya hayranım… Elimden gelenleri, elden geldikçe, Elden Ne Gelir de buluştururum! :)
- Atölyen neden bulunduğu yerde ve bu yer sana ne anlam ifade ediyor?
Atölyem 10 senedir 670m rakımı olan, Kaş merkeze ve sahile 14 km. mesafedeki Pınarbaşı köyünde. Atölye kurma hayalim ve yer arayışım çok uzun yıllar sürdü. Ve bir dostumun varlığı sayesinde bu köyü seçtim. Antik Phellos kentinin yamacındayım, badem ağaçlarının ve asırlık meşelerin arasındayım.Tarihi, doğası ve insanı ile bulunduğum yer benim için çok özel. Bitki ve hayvan çeşitliliği beni görsel olarak çok besliyor ve keşiflerim hiç bitmiyor. Doğayı izlemeyi seviyorum ve kendiliğinden kendi kendine oluşan her şeyi izlemekten büyük keyif alıyorum. Bahçem ve köyümdeki doğal çevrem benim dünyam diyebilirim.
- Atölyede bir günün nasıl geçiyor?
Atölyemin altında evim var. Sabah kalkar atölyeye geçer atölyemde minik bir meditasyon ve egzersiz seansından sonra kahvaltı edip , iş programına göre üretim haline geçerim.Gün içinde kendime küçük motivasyon molaları programlarım. Kahve, atıştırma, güneşlenme, okuma vs. için küçük aralar veririm ki sırtım ve boynum sonra başıma iş açmasın! Uzun süreli hiç aralıksız kaptırdığım çalışmalar maalesef sonra beni üzüyor. Duruşa, egzersize ve molalara dikkat etmem gerekiyor. Çalışırken sessizliği severim ama el oyalayan düşünmemi gerektirmeyen aşamalarda genellikle ‘açık radyo’ m açıktır. İş yoğunluğuna göre gece geç saatlere kadar çalışabilirim.
- Sergilerinden ve projelerinden bahsedebilir misin?
Ben bir mekan, bir tema, bir insan ve bir proje için tasarım yapmayı seven birisiyim. Kendim için serbest formlar üreteyim onları sonra herhangi bir yerde sergilerim diye hiç düşünemedim. Kafam öyle çalışmıyor maalesef. Ben heykelden fincana her türlü üretim için mekan, insan, tema kurgusu yaparım. Karşıma bu tip üretimler yapabilmek için güzel fırsatlar çıktı yada bu tip fırsatları kendim yarattım.
Örneğin 2004 senesinde Kaş’ta bir proje tasarlayıp hayata geçirdik.Ondört enstelasyon esere ev sahipliği yaptık. Ben yaratıcılıktan ve yetenekten etkilenen ve bunu izleme fırsatı bulduğunda heyecanlanan birisiyim. Seçtiğimiz sanatçıları Kaş’a doğada önerdiğimiz alanlar için yapıtlar tasarlamaya ve üretmeye davet ettik. İzleyiciler dalarak, yüzerek, trekking yaparak sergimizi gezdi. Çok sıradışıydı. Artventure-2004 projemizin adı idi. Ben o projede dik kayalık kıyıdaki bir mağaraya geçit adını verdiğim bir iskele kurdum. Ancak yüzerek gidilebiliyordu geçide, iskele üzerinde yürüyerek mağaraya girdiğinizde müthiş ışık oyunları ve dalga sesleri ile büyüleniyordunuz. Sadece doğanın bu gizli köşesindeki büyüleyici güzelliğe dikkati çekmekti amacım. Tüm sanatçılar sualtı , su yüzeyi yada likya yolu için o mekanlara özel olarak tasarlanmış işler tasarladılar ve gerçekten her biri müthişti. Projenin devamını yapamadık çünkü proje için harcayacağımız zamanı yeniden yaratamadık.
Ayrıca 2001 -2002 de 4 seramikçi arkadaş Denizi Pişirdik 1-2 sergilerini yapmıştık. Sualtı ve sanat çevrelerinde ve basında bir ilk oluşlarından ötürü çok ses getirmişti bu sergiler. Ve aslında Artventure-2004 ün de alt yapısını oluşturmuşlardı.
- " 40 Kap" ve " Dönsün Bu Dünya" projelerinden bahsedebilir misin?
40 kap geçen seneki projemdi. Pandeminin sıkıntılı havasından sıyrılma çabasıyla köyümüzde bir arkadaşımız sergi düzenledi. Herkes yaptığı çalışmalarını getirsin, evinin büyük bahçesinde sergilensin istedi. Sergi evinin adı Zeytinli Tepe idi. Zeytinli Tepe’ ye adını veren büyük zeytin ağacı yakın zamanlarda kurtlanıp ölmüş ve o ağacı kesmek zorunda kalmışlardı. Ben sergi için bu kıymetli ağaç üzerine bir proje yapmak istedim. Tornada 40 tane bardak formunda kap çekeceğim üzerlerine zeytin ağacının ‘saklanmış’ kabuğunun izlerini geçireceğim. Her kabın altına 1 den 40 a kadar kendi numarasını basacağım. Sergiyi gezmeye gelenlere bu kapları hediye edeceğim. Böylelikle zeytin ağacı 40 farklı haneye girmiş olacak. Yalnız kapları dağıtırken bir şartım olacak her kabı almak isteyen, ‘zeytin ağacı neden kutsaldır?’ sorusuna bir yanıt düşünecek. Bu yanıtlar proje için tasarladığımız defterimizde numaralı kendi sayfasına yazılacak. Kap sahipleri ile böylelikle serginin bir belgesini de hazırlamış olacağız.Ve defter sergi sonunda zeytinli tepenin ev sahiplerine hediye edilecek… Bunları yaptık ve harika mesajlar içeren bir defter oluştu. Defterin kendisi de çok özel bir tasarımdı ve The North Fox tam zamanında çok kaliteli ve şık, nefis bir uygulama yaptı... Sergide bardakları herkes mutlu olarak hafif şaşkınlıkla ve belki biraz da tedirgin olarak aldı. Çünkü ücret ödemediler. Bugün kahvelerini yudumlarken düşünüyorlardır bu hikayeyi umarım. Ben bu projeden çok memnunum. En çok da hep ticari olarak yaptığım bir form olan kahve bardaklarını 40 tane çalışıp hediye ettim diye çok mutluyum. Başka türden bir döngü yarattık. Zeytin ağacını çoğalttık ve onu dağıttık.. Onu onurlandırdık. Yüreklerini ve evlerini açan güzel insanlarına teşekkür ettik.40 ladık. 40 landık. :)
Dönsün Bu Dünya ise seramik çarkı için düşünülmüş bir proje.
Bu defa ben atölyeme sanatçı davet ettim. Bende evimde kalın, atölyemde çark ile iş üretin sergi yapalım dedim. Davet ettiğim sanatçılar ya çarka ilgi duyuyor, yada çarkla üretim yapıyor olsun istedim. Konu serbest, sadece benim atölyemde üretilecek, ben yardım edeceğim. Herkesi tek, farklı zamanlarda alıyorum. Sanat ve çark üzerine sohbetler yapıyoruz. Ben üretim süreçlerine tanıklık ediyorum..Müthiş bir deneyim. Herkesten 5 eser istiyorum. Sergi atölyede olacak. İşler üretildikleri yerde sergilenecek…
Bu proje de çok özeldi benim için. Diliyorum katılan sanatçılar için de öyleydi. Keyifli zamanlar geçirdik. Çarkın büyüsü çok başka. O çok terapik bir yöntem. Bu yöntemi
sanat formu için kullanmak bence çok anlamlı. Sade, basit, doğal işte benim motto sözcüklerim. Bunlar çarkta var.
Projenin sürecine donsunbudunya instagram hesabından bakabilirsiniz.
Projeye dair keyifli video ise burada!
- Tasarlarken nelerden ilham alırsın ya da koleksiyonlarını ortaya çıkarırken nelerden etkileniyorsun?
Son dönemimde benim ilham kaynağım sadece ve sadece doğadır. Ondan beslenirken onunla yakın olmam onunla bir ve birlikte olmam gerektiğini hissediyorum. Doğadaki formlar kadar doğanın akışı, hareketleri ve barındırdığı sistemler de beni etkiliyor. İzliyorum. Ona uyumlanmayı becerirsem ve oluşan fikirlerime ellerim de uyum sağlarsa değmeyin keyfime.
- Atölyede çalışırken; olmazsa olmazın nedir?
Sakinlik ve huzur. Çalışma hali bende bir ritüele dönüşüyor. Anda oluşan hareketleri işlerimde kullanmayı seviyorum.O hareketler karmaşanın gürültünün yada negatif enerjilerin olduğu bir alanda mümkün değil iyi olmuyor. Fırça tuşeleri, kretuar kesikleri, çamurdaki el müdahaleleri titrek, kararsız, bozuk olabilir yoksa. Net, rahat ve kararlı dokunuşlar ortamın sakin, benim huzurlu ve odaklı olabilmem ile çok ilintili.
"Bugünün dünyasında üretilen her şey doğru bir amaca , iyi bir işleve sahip olmalı diye düşünüyorum. Yani sadece güzel olsun diye, ‘canım istedi yaptım’ diye yapılan üretimler artık bu dünya için çok fazla."
- Üretim felsefenden bahsedebilir misin?
Amaç, işlev, yararlılık olmalı. Bugünün dünyasında üretilen her şey doğru bir amaca , iyi bir işleve sahip olmalı diye düşünüyorum. Yani sadece güzel olsun diye, ‘canım istedi yaptım’ diye yapılan üretimler artık bu dünya için çok fazla. İhtiyaca yönelik fonksiyonu, estetikle birleştirebilmek ve uyumu yakalayabilmek benim üretimlerimdeki temel mesele diyebilirim. Kişisel dil, yani yapılanın yapanın kişiliğini kimliğini yansıtıyor olması da benim için önemli bir kriter. Uyumlu, içtenlikle ve ustalıkla yapılmış üretimlere hayranlık duyuyorum ve önemsiyorum.
- Sence seramik bugün tüm dünyada neden bu kadar revaçta?
Tedavi edici, yatıştırıcı olduğu keşfedildi diye düşünüyorum. Buna da çok ihtiyacımız var bugünün dünyasında.
- Bize nedenini de belirterek 1 film ve 1 kitap önerisi yapar mısın? film; Stealing Beauty-Bertolucci
Burada sanki bu ismi vermek doğru olur gibi geldi. Yaşamıma ilham olmuştur Toscana’ da geçen bu film.
Kitap; Zen Kılavuzu- Katsuki Sekida
Bu kitap başucu kitabım. İçinden rastgele seçtiğim kısa kısa bölümler halinde okumalar yaparım.
Sibel Düzel'in işlerini Elden Ne Gelir Instagram hesabından,
Dönsün bu Dünya projesini ise Instagram hesabından takip edebilirsiniz.
1 yorum
Sibelciğim her zaman kendine özgü zamansız eserler ile beni büyülemiştir
evde ve muayenehanemde keyifle kullandığım kupalar fincanlar tabaklar ile kendimi Kaşa yakın hissediyorum
ve Sibele yarattığı eserler için teşekkür ediyorum
Bir yorum bırak