Monstera Ceramics

Beni bu hayatta en çok etkileyen, heyecanlandıran şeylerden biri sanat diğeri de tabii ki sanatın en büyük esin kaynağı olan doğa olmuştur. 

Bu yaşıma kadar sanırım en çok sanatçılara hayranlık duydum, onlar gibi olmak istedim. Aslında birçoğumuzun özünde birer sanatçı olabilecek yaratıcı güce/deliliğe sahip olduğunu, önemli olanın ise sanatın hangi alan-ına/larına çekildiğinizi bulmak ve kendinizi cesaretle akışa bırakmak olduğunu sonradan fark ettim. Toplumsal normlar, kodlamalar ve konfor alanından çıkmanın korkusu yüzünden kendimi akışa kaptırmamak için farkında olmadan ne kadar çabaladığımı da. 

Bir süre önce müzik, edebiyat, sinema, resim gibi sanatın birçok alanıyla dolu geçen hayatıma bir de seramik eklendi. Çamurla ve renklerle oynamanın, ürünlerin fırından çıkacağı günü beklemenin, kendi yaptığım bardaktan kahve içmenin ve ikram etmenin hazzına vardım ve beyaz yakalı olarak devam ettiğim hayatıma bir son verip bunun, yani ‘ellerinle üretmenin’ yapmak istediğim şey olduğuna karar verdim ve bir yola çıktım. Daha öğreneceğim çok şey, yürüyecek çok yolum var. Yol her zaman engebesiz, çakılsız yani ‘yağ’ gibi değil ama Van Gogh’un da dediği gibi:

"Normallik asfalt yol gibidir: Yürümesi rahattır, lakin tek bir çiçek bile açmaz üzerinde."

Bu süreçte benimle beraber yanı başımdaki monstera (deve tabanı) bitkim de büyüdü, büyümeye devam ediyoruz beraber. Markamın ismini bu yüzden Monstera koydum. 

Şimdi, Monstera Ceramics adı altında sanattan ve doğadan beslenerek tasarımlar yapıyor, bu tasarımları ellerimle yaptığım ürünlere dönüştürerek seyir halinde olmanın keyfini çıkarırken yolculuğumu sizlerle paylaşıyorum.