Bu site, tarayıcınız için sınırlı desteğe sahiptir. Edge, Chrome, Safari veya Firefox'a geçmenizi öneririz.

Etik Hediye Seçim Rehberini İncele! - Şimdi Keşfet

        

Local Makers Yeni Gelenler - Şimdi Keşfet

        

KAOS GL Yazarlarından Yıldız Tar ile Türkiye'deki LGBTİ+ Hareketi Hakkında Onur Ayına Özel Bir Söyleşi

What does Pride mean to you? // Senin için Onur ne anlam ifade ediyor?

#PrideMonth kapsamında hazırladığımız bu yeni içerikte Türkiye'deki LGBTİ+ hareketine önemli katkılarda bulunmuş olan Yıldız Tar ile beraberiz. Uzun zamandır KaosGL'de ve farklı mecralarda yaptığı çalışmalar ve yönelttiği sorular ile bize bolca ilham veren gazeteci Yıldız'a soruları bu kez biz yönelttik. Kaos GL ile ilk karşılaşmasından bugüne cinsel kimliğini keşfetme yolculuğunu, LGBTİ+ hareketini, Onun için Onur'un ne anlama geldiğini ve ilham veren önerilerini konuştuk. Buyrun sohbete!

  • Bize seni tanımayanlar için biraz kendinden bahsedebilir misin?

Birden kendinden bahset deyince afallıyor insan. CV ister gibi öyle kendinden bahseder misin denir mi ayol? Yıldız ben. Canım sıkıldığında ellerime bakarım. Güzel ellerim var. Zırıl zırıl. Küçükken de öyleydi. Az ayıplanmadım bu sebeple. Gazeteciyim. Genelde soru soran taraftayım yani. Ha bir de ibneyim. 

Kaos GL Dergisi ile ilk kez karşı karşıya gelmemi hatırlıyorum. Sene 2008’di. Bursa’da lise öğrencisiydim. Bir tanıdık vermişti. Cinsiyet kimliğim, cinsel yönelimim, cinsellik ve cinsiyet ifadem ne dersek diyelim; o dönem kendim hakkımda fazlasıyla acımasız ve içine kapanıktım. İnternette gözümü korkutan, hasta ya da günahkâr olduğumu söyleyen siteler, medyada arada sırada denk geldiğim bir ucube olduğumu dikte eden içerikler dışında ‘ibnelikle’ ilk karşılaşmalarımdandı. İlk tepkimin korku olduğunu hatırlıyorum. Elim ayağım birbirine dolaşmıştı. Neden bu dergiyi bana vermişti? Yoksa o da mı biliyordu? Acaba bütün dünya biliyor muydu beni? Ne yapacaktım şimdi? Pek de matah olmayan hayatıma ne olacaktı? Biliyordum hayatım hiç de hoş değildi, vaktimin çoğunu gizlenmeye harcıyordum ama yine de benim hayatımdı. Ya şimdi ne olacaktı? Ne? Dergiye azıcık bakıp çöpe attığımı hatırlıyorum. Daha öncesinde de aslında ibneliğimle, dönmeliğimle kurabildiğim tek duygusal ilişkinin kaygı, korku ve utanç olduğunu…

O an fark edemesem de o dergiyi elime aldığım an kişisel tarihim açısından bir dönüm noktasıydı. Sonrasında gece herkes uyuduğunda bilgisayarı açıp kaosGL.org’u okumaya başladım. Evreka! Yalnız değildim. Hatta hiç de hasta ya da günahkâr değildim. Zaman içerisinde cinselliğimle, cinsiyetimle ve dahi beni ben yapan her şeyle başka bir ilişki kurmaya başladım. Korku, kaygı, utanç değil... Kendi adıma onur da değil. Huzur ve sevgi. Bana kendimi sevmeyi öğreten yerlerin en başında Kaos GL Dergisi ve kaosGL.org sitesi geldi. “Bir insanı sevmekle başlıyor her şey” sözü var ya; benim açımdan kendimi sevmekle başladı her şey. 

Naz Saner Draws

İllüstrasyon: Naz Saner

  • Türkiye’de eşcinsellik bir suç ya da hastalık olarak kabul edilmese de hala her gün birçok eşcinsel birey aile çatısı altında, iş yerlerinde, okullarında ve tüm sosyal hayatlarında zorbalıkla karşılaşmaya devam ediyor. Bize Türkiye'deki LGBTİ+ hareketinin bu zorbalıkla mücadelesinden ve gelişiminden bahsedebilir misin?

Aslında söze 2015’ten bahsederek başlamak istiyorum. Ben o yıl İstanbul Onur Yürüyüşüne polis saldırdıktan, gözaltına alınıp bırakıldıktan sonra bir canlı yayına konuk olup “bu apaçık bir savaş ilanıdır” demiştim. O zaman gülenler olmuştu, “aman canım bir tane yürüyüşe polis saldırdı diye savaş ilanı mı olur” diye. Maalesef ki haklı çıktık; 2015'ten itibaren adım adım gerçekten de bir plan dahilinde LGBTİ+’lara saldırıları gördük. Sadece belli dönemlerde akla gelince yapılan açıklamalar değil, organize ve sistematik bir şekilde LGBTİ+ düşmanlığını topluma yerleştirmek isteniyor. Böylece tehlikeli bir şekilde toplum mühendisliğine soyundu medya ve siyaset. Fakat esas olan toplumdur, toplumsal ilişkilerdir. 2016’da Ankara’da yürüyüş yasaklandı. IŞİD Kaos GL’yi tehdit ettiğinde bizi koruyacak kadar polisleri olmadığını söylediler. Bir dönem yasaklar için gerekçeleri kamu güvenliği iken şimdi niyetlerini açık açık ortaya dökmüş durumdalar. Sapkın kelimesi havalarda uçuşuyor. 2017’de Türkiyenin başkenti Ankara’da süresiz bir yasakla karşılaştık, böyle bir şey olabilir mi? İçinde LGBTİ+ geçen tüm etkinlikler, yürüyüş de değil film gösterimleri ve atölyeler dahil, yasaklandı. OHAL bile üçer aylık periyotlarla ilan edilirken, LGBTİ+ yasağı süresizdi. OHAL bitti, ikinci yasak geldi. Dava açtık, 2020’de kazandık ki bu kez pandemi çıktı. Pandemi sürecinde yaşadıklarımız hepimizin malumu.

Ancak bütün bu tablonun daha öncesine baktığımızda, 80’lerde trans kadınların baskı ve şiddete karşı açlık grevleri, 90’larda Kaos GL ve Lambdaistanbul’un kurulması, ev toplantıları, 1 Mayıs 2001’de Kaos GL’nin alana çıkması, 93’teki Onur Yürüyüşü denemesinden sonra 2003’teki Onur Yürüyüşü, Onur Yürüyüşleri’nin her geçen gün daha da kalabalıklaşması, 2014’te Kaos GL olarak 37 şehirde etkinlikler yapmamız; bir araya gelmemiz gibi umut veren gelişmeleri görüyoruz. LGBTİ+ hareketinin bir parçası olduğum günden beri en etkilendiğim şey; ilmek ilmek örülen eşitlik ve özgürlük mücadelesi. Ve en önemlisi de tek kanaldan ilerlemek yerine LGBTİ+’ları güçlendirmek, LGBTİ+ örgütlerini güçlendirmek, sokak eylemleri, mecliste savunuculuk, sendikalarla, meslek odalarıyla bir arada üretmek, özel sektördeki eğitimler, kültür sanat alanındaki üretimler, medya, insan hakları gibi her patikadan yürüme inadı.

LGBTİ+ örgütlerinin Türkiye insan hakları mücadelesinde, sivil toplum alanında var oldukları konum, açtıkları alanlar ve tartışma başlıkları, sivil toplumu çok genişleten, derinleştiren konular hâline gelmiş durumda. Artık yalnızca LGBTİ+ hakları alanında değil, her alanda diğer STÖ’ler ile uzmanlıklarını, deneyimlerini paylaşıyorlar. Sivil toplumun şu an canhıraş öğrenmeye çalıştığı pek çok şeyi ilk kez LGBTİ+ örgütlerinin uyguladığını görebilirsiniz. Çünkü ortada her alandan gelen çok ciddi saldırılar varken bu sorunları çözebilecek modeller geliştirmeye mecburdu LGBTİ+ örgütleri. Çalışma ya da sağlık hakkına çok girmesek de olur diyebilecek bir noktada değiliz ne yazık ki. Hafıza Merkezi Berlin’in bir raporu yayınladı geçenlerde. Açıkça şöyle yazmışlar, çok sevindim: Türkiye’deki LGBTİ+ ve kadın örgütleri, yerel ağlar ile platformlar kurmak ve uluslararası savunuculuk bağlamında bütün sivil topluma örnek olabilir. 

Sistem sana ait izleri silmek için o kadar istekli ki, büyük çabayla bulduğun en ufak bir çıkış yolu çok büyük bir meseleye dönüşüyor. Türkiye’deki LGBTİ+ mücadelesi hep bir çatlak bulup patika inşa etmenin, bir izin peşine düşmenin tarihi. Genelde LGBTİ+’lar Onur Haftaları’nda ya da bir devlet yetkilisi hedef gösterdiğinde akla geliyor. Sonra unutuluyor. Ama LGBTİ+’ların hayatları, maruz kaldıkları ayrımcılık ve nefret söylemi devam ediyor. Hayatlarımız yalnızca Onur Haftasında, Cumhurbaşkanı ya da İçişleri Bakanı bir açıklama yaptığında piyasaya çıktığımız anlardan ibaret değil. Hayatın tam ortasındaki bir hakikat olan cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği çeşitliliği; hayatla birlikte akıyor. Bu akışa dahil olmak, herkes için özgürleştirici bir deneyim bana kalırsa.

  • LGBTİ+ hareketi sadece LGBTİ+ bireyleri için midir? Yoksa savunulan hak herkesindir, eşcinsellerin özgürleşmesi tüm toplumu özgürleştirecek diyebilir miyiz?

Kaos GL 94’te yola çıkarken, “Eşcinsellerin özgürleşmesi heteroseksüelleri de özgürleştirecektir” diyordu. Bunu 2021’de LGBTİ+’ların özgürleşmesi herkesi özgürleştirecektir diye revize edebiliriz. LGBTİ+’lara dönük ciddi baskı ve ayrımcılık var. Toplumu küçük odacıklara hapsetme siyaseti hâkim. Her birimiz için çizilen bir sınır var. Biz, bu sınırlar içinde bize verilecek bir iki hakkı lütuf gibi görmeyi reddediyoruz bir yandan. Mesele hep beraber özgürleşebilmek. Toplumsal barışın da, demokrasinin de asgarî şartı bu.  

İllüstrasyon: Aslı Alparİllüstrasyon: Aslı Alpar

Senin de yazılarınla parçası olduğun Kaos GL uzun zamandır Türkiye'de anlatılmaya değer görmeyen LGBTİ+ bireylerin hikayelerini anlatarak çok büyük bir çaba gösteriyor. Ana-akım medyada kullanılan dil, önyargılar, klişeler tüm bunlarla mücadele etmek kolay olmasa gerek. Bu nedenle çok sık karşılaştığımız önyargı & klişelerden bazılarının üzerinden seninle geçmek istiyoruz. 

LGBTİ+ katılabileceğimiz bir örgüt mü? Ya da nasıl bir örgütlenme biçimi?

Deneyimlerimizin biricikliğinden de anlayabileceğimiz üzere cinsellik ve cinsiyetler sonsuz bir okyanus gibi. LGBTİ+: Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans ve İnterseks kimliklerinin baş harflerinden oluşan kısaltma. Lezbiyen, Gey, Biseksüel, cinsel yönelim; Trans, cinsiyet kimliği; İnterseks ise cinsiyet özellikleri/karakteristiğidir. Bu tanımlar dışındaki cinsel yönelim ve cinsiyet kimliklerini kapsama açısından son yıllarda kısaltmanın sonuna “daha fazlası” anlamında + işareti de konulmuştu. + işareti cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği çeşitliliğinin bu kısaltmada yer alan kimliklerden çok daha fazla olduğunu işaret ediyor. 

Cinsel yönelim; bir ya da birden fazla cinsytetteki kişiye ya da kişilere karşı süregelen duygusal, romantik ve/veya cinsel çekimi ifade eder. Kişiler beyanlarıyla cinsel yönelimlerini ifade edebilecekleri gibi etmeyebilirler veya baskı ve şiddet görme ihtimalinden dolayı edemeyebilirler de. Dışarıdan gözlenerek, birtakım kalıp yargı ve önyargılar üzerinden veya varsayımlarla kişinin cinsel yönelimi anlaşılamaz. Bir kişinin kadınsa erkeklere, erkekse kadınlara karşı süregelen duygusal, romantik ve/veya cinsel çekimini ifade eden heteroseksüellik ile LGBTİ+ kısaltmasındaki lezbiyen, gey, biseksüel kimlikleri ve + şemsiye teriminin içerisinde yer alan kimliklerin bir kısmı cinsel yönelimler arasındadır. Cinsel yönelim çeşitliliği, cinselliğe ilişkin çeşitliliğin doğal bir sonucudur. Cinsel yönelimlerin hiçbiri diğerinden daha doğal, daha sağlıklı, daha üstün, daha “normal” değildir.

Cinsiyet kimliği ise; kişilerin kendilerini ait hissettikleri ve özdeşim kurdukları cinsiyetlerini ifade eden bir tanımdır. Cinsiyet kimliği dışarıdan gözlenerek, fiziksel ya da fizyolojik özellikler üzerinden birtakım varsayımlar ya da atamalar üzerinden anlaşılamaz. Cinsiyet kimliği, sadece bedenle ilgili olmayıp, psikolojik ve sosyal yönleri de içeren bir süreç ve terimdir. Cinsiyet kimliği bir yandan kişilerin öz-belirlenim haklarını, kendi bedenleri üzerindeki tasarruflarında özgür olabilmelerini, toplumsal yaşama kendilerini eşit ve özgür hissedebilecekleri şekilde katılabilmelerini de ilgilendiren bir kavram.

Bu kadar açıklamanın ardından soruya dönersek; hayır LGBTİ+ bir örgüt değil. LGBTİ+’lar; toplumdaki diğer kimliklere sahip kişiler gibi her şekilde örgütlenebilir. Dernek olur, inisiyatif olur, kolektif olur, olur da olur. Mesele; LGBTİ+’ların hayatın her alanında eşit ve özgür olarak, kendilerini ifade edebildikleri şekilde toplumsal hayata katılabilmesini sağlamak.

LGBTİ+ hareketi bize dayatılan bir propaganda mı? Tarihin başlangıcından beri var olan eşcinsel bireyler nasıl yoksayılabiliyor?

Aslında biraz durup çevremize baksak hayatın her anından zorunlu heteroseksüellik propagandası ile karşılaştığımızı görürürüz. Daha doğmadan atanan cinsiyet, o cinsiyetin üzerine atanan bir heteroseksüellik, her an zorla hatırlatılan ve dayatılan bir heteroseksüellik var. Araştırmalar gösteriyor ki insanlık tarihi boyunca cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği çeşitliliği her coğrafyada hep vardı. Ancak aynı zamanda zorunlu heteroseksüellik propagandası yok saymak, yok sayamadığında yok etmek, yok edemediğinde yeni icatlarla kapalı kapılar ardına sokmak için her an durmaksızın çalışıyor. Yani eğer ortada bir komplo ve propaganda arıyorsak; LGBTİ+’lara değil de heteroseksizm ve ikili cinsiyet rejimine bakmamız gerekiyor.

LGBTİ+ bireyler aile yapısını bozar mı? LGBTİ'lerin ailesi olamaz mı?

Hangi aile, hangi LGBTİ+’lar? Çoğu zaman şiddet aileden başlıyor. LGBTİ+’ların özgürleşmesi, bu şiddete karşı durmasıyla birlikte aileyi gerçekten aile yapabilir esasında. “LGBTİ+ çocuklar vardır” deyince, siz çocuklara cinsellik mi atfediyorsunuz diyorlar. Hayır, bu toplumda çocuklara daha doğmadan cinsellik ve cinsiyet atayan asıl heteroseksizm ve ikili cinsiyet rejimidir. Ben çocukken sırf kimliğimden ötürü benle alay edildiğinde, dayak yediğimde varım. Büyüdüm. Şimdi de sen çocukken yoktun diyorlar. Böyle bir şey olabilir mi? 

“Bana dokunmadığınız ve cinsel tercihlerinizi gizlice yaşadığınız sürece size saygım sonsuz."
Karşılaştığımız en yaygın önyargılardan biri ise eşcinselliğin bir tercih olduğu. Eşcinsellik kapalı kapılar arkasında yaşanması gereken bir tercih midir? 

Eşcinselliğin nedeni, iki yüzyılı aşkın bir süredir araştırılıyor. Bir olgunun nedenini merak etme ihtiyacımız, çoğu zaman onu değiştirme isteğimizle şekillenir. Eşcinselliğin nedenini bulmaya ilişkin hiçbir araştırma bugün, “eşcinselliğin nedeni budur” diyemiyor. “Heteroseksüelliğin nedenini” değil de “eşcinselliğin nedenini” araştırma çabası, bizim eşcinselliği “normal olmayan, doğal olmayan” bir olgu olarak algıladığımız sonucunu çıkarır. Eşcinselliğin nedenine ilişkin yapılan hiçbir araştırma eşcinselliğin, heteroseksüelliğin, biseksüelliğin nedenini açıklayamamaktadır. Pozitif bilimler, açıklayamadıkları olgular için “çoklu neden” kuramı ile hareket etmektedirler. Yani eşcinselliğin, biseksüelliğin, heteroseksüelliğin nedeni genetik, çevresel, psikolojik vs. olabilir ya da hiçbiri olmayabilir. Ancak bizim sorgulamamız gereken, eşcinselliğin nedeni değil, eşcinselliği bir nedene bağlama ihtiyacı duyuyor olmamızdır. Velev ki tercih, velev ki değil. Önemli olan burada kişilerin temel hak ve özgürlüklerine kavuşabilmeleridir. Eşcinsellik sadece cinsellikle ilgili bir mesele olmadığı için kapalı kapılar ardında neden kalsın? Heteroseksüellik apaçık ortadayken, heteroseksüelliğe dair filmlerden reklamlara her yerde istesek de istemesek de zorlamalara maruz bırakılıyorken; eşitlik kamusal alanda eşitliği gerektirir.

İllüstrasyon: Gizem Pilavlar

İllüstrasyon: Gizem Pilavlar

  • Bir LGBTİ+ birey ayrımcılığa ya da zorbalığa uğradığı durumlarda ne yapabilir? Yardım edebilecek organizasyonlar var mı? Burada gelen yardım kuruluşları ve dernekleri yazının sonunda bulabilirsiniz.

Devlet, istisnasız herkesi korumak zorundadır. Herhangi bir ayrımcılık ya da zorbalık durumunda kolluk mağduru korumak, savcılar etkin soruşturma yürütmek, hakimler adaleti yerine getirmekle görevlidir. Bütün kamu görevlileri herkese eşit muamelede bulunmak zorundadır. Bu bir lütuf değil görev. Ancak ayrımcılık ve zorbalık kamuya o kadar sinmiş durumda ki, aslında kamunun yapması gerekenleri LGBTİ+ dernekleri yapmaya çalışıyor.

Böyle bir durumda, LGBTİ+ derneklerinden hukuki ve psikososyal destek alınabilir. 

  • Son olarak Onur/Onur Haftası senin için ne anlam ifade ediyor?  

Ben ilk defa 2010’daki Onur Yürüyüşü’ne katılmıştım. Kaç kişi olduğumuzu hatırlamıyorum. Esas önemsediğim kaç kişinin katıldığı değildi. Onur Yürüyüşü benim için sahneye çıkmak gibi. Bütün bir sene boyunca dışardan bir ses sana sürekli bir şeyler söylüyor. Onur Yürüyüşü’nde o sesi susturuyorsun. Yeter! Şimdi ben şarkı söyleyeceğim.

Bir yandan Onur Yürüyüşü benim için yalnız çocukluğumla barışma hikayem. İlk Onur Yürüyüşü’ne katıldığım gün benim 23 Nisan bayramım oldu. O gün iki kişi yürümüş olduk biz. Dünyaya meydan okuyan, zırıl, madi lubunya ve yalnız bir çocuk… Onur Haftası da yürüyüşü de benim için yalnızlıktan sıyrılmak demek.

  • Son yıllarda beraber olabilmenin, dayanışmanın ve direnişin değerini pandemi ile daha da iyi anladık. Bize ilham ve umut verecek, Onur Haftasına özel tavsiyelerin olur mu?

Umut verir mi bilemem ama Please Like Me dizisini çok sevmiştim. Karakterlerin derinliği, sahiciliği, arazları, hikayenin örgüsü ve kara mizah anlayışıyla beni benden aldı. Bir diğer dizi ise Eastsiders. Dizi çok basit bir soru ile başlıyor: Dünya sona erdikten sonra ne olur? 2012 yılında yayınlanmaya başlayan Eastsiders’ta olayların başlangıcı dünyanın sonu partisi ile oluyor. Gerisini anlatmayayım. Spoiler olmasın Ve tabi başyapıt Euphoria. Euphoria, anlatılamaz yaşanır!

Please Like Me (TV Series 2013–2016) The Adventures of Priscilla, Queen of the Desert (1994)
  

Film önerim 1994 yapımı The Adventures of Priscilla, Queen of the Desert. Hâlâ izlemediyseniz bu ayıbı kapatmanız gerek. Net konuşuyorum, Priscilla izlemeyen kalmamalı. Belgesel sevenlere önerimse, Disclosure.

Kitaplara gelirsek önerilerim çoğalıyor. Shyam Selvadurai’nin Tuhaf Oğlan kitabı üniversitede açıldıktan sonra bir arkadaşımın bana hediye ettiği ve kendi hikayemi Sri Lanka'da Tamil bir çocuk olan Arjie Chelvaratnam’da bulmamı sağlayan bir eserdi. Ahmet Tulgar’dan Volkan’ın Romanı, Jean Genet’den Denizci diye çevrilen Querelle de Brest, Onur Haftası ile alakalı olmasa da (ki bence var aslında) Gabriel García Márquez’den Yüzyıllık Yalnızlık ve Kırmızı Pazartesi, Oscar Wilde’tan Dorian Gray’in Portresi,Virginia Woolf’tan Orlando ve son olarak Fırat Uran’ın tüm kitapları ama özellikle de Otobanda Kaybolanlar. Ezber yollardan çıkıp elleriyle sarı şeritler dikerek yeni yollar çizenlere... Düşmeyi göze alarak kendilerini yeni yollara sürenlere...

Fırat Uran - Otabanda Kaybolanlar

Kurgu sevmeyenlere (eğer öyle bir kategori varsa tabi) iki önerim olacak. İlki Homintern. Gregory Woods’un eseri, günümüz Türkiyesi’ni anlamak isteyenler için kesinlikle okunmalı. Kitaptaki komplo teorilerinin tanıdıklığını fark edenler anlar bu önerimin gerekçesini. İkinci önerimde ise biraz reklam yapacağım: Patikalar: Resmî Tarihe Çentik. Kırık ve parçalı tarihimize bir tür iade-i itibar girişimi olan bu sözlü tarih çalışmamızı tavsiye ederim. Ben görüşmelerde de, yazarken de çok etkilendim:

“Her yeni görüşme ile birlikte biricik bir hayatın hikâyesine ortak oluyoruz. Her hikâye yeni bir kapı açıyor ve bizi yeni bir dünyaya davet ediyor. Davete icabet ettiğimizde ise o dünyanın yeni coğrafyalarında gezintiye çıkıyoruz. Kalp atışlarına, baş ağrılarına, el titremesine, ilk heyecanlara, hayallere, hayal kırıklıklarına, utanca, utançtan onura giden duygu serüvenine, öfkeye, şefkate, merhamete dair şarkılar dinliyoruz gibi hissediyorum her görüşmede.”

Bu söyleşiyi buraya kadar okuyanlardan ise bir ricam var. Lil Nas X’ten MONTERO (Call Me By Your Name) açın. Onur Ayı kutlu olsun! 

Sevme hakkımızın elimizden alınmadığı, ötekileştirmeden, korkmadan, gizlemek zorunda hissetmeden sevip sevilebildiğimiz nice günlerin umuduyla!

 

İlgili Dernek & Kuruluşlar:

17 Mayıs Derneği

LGBTİ+ topluluğunu ve aktivizmini güçlendirmeyi hedefleyen 17 Mayıs Derneği bu hedefe ulaşmak amacıyla gerçekleştirdiği çalışmalar kapsamında Psiko-Sosyal ve Hukuki Destek Programı’nı hayata geçirdi. Psikolog, Sosyal Hizmet Uzmanı ve Avukat desteği içeren program, başvuruda bulunan LGBTİ+’lara ihtiyaç duydukları noktada destek ve danışmanlık hizmeti veriyor.

Danışmanlık mekanizması ile amaçlanan, tüm LGBTİ+’ların haklara erişiminin önündeki engellerin kaldırılması ve LGBTİ+ varoluşundan kaynaklı uğradığı hak ihlallerine karşı kişilerin güçlendirilmesi ve psiko-sosyal iyi oluşlarının desteklenmesidir. Oluşturulan danışmanlık mekanizması ile LGBTİ+’ların, psikolog, sosyal hizmet uzmanı ve hukuki danışman aracılığı ile hizmetlere ve haklara erişime dair ilk temasın kurulması, sorun tespitlerinin yapılması ve sürecin takip edilmesi hedeflenmektedir.

Şuradan ulaşabilirsiniz.

Pembe Hayat

Ankara’da 2006 yılında kurulan Pembe Hayat LGBTİ+ Dayanışma Derneği, Türkiye’nin ilk trans hakları derneği. Derneğin danışmanlık hizmeti için 0532 462 1705 numaralı telefonu arayabilir ya da sosyalhizmet@pembehayat.org adresine e-posta yollayabilirsiniz. Psikolojik danışmanlık içinse psikolojikdanisma@pembehayat.org adresi ve 0549 100 06 88 telefonundan ulaşmak mümkün.

SPoD LGBTİ+

Sosyal Politikalar Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği (SPoD) toplumun her alanında yaşanan ve özelde cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli şiddet, baskı, sosyal dışlanma ve ayrımcılık durumları ile ilgili veri oluşturmayı ve bütün ayrımcılık biçimlerinin ortadan kalkmasına yönelik çalışmayı amaçlıyor.

Dernek bu doğrultuda öncelikli olarak ekonomik, sosyal haklar ve sosyal politika alanlarına yoğunlaşıyor ve LGBTİ+’lara hukuki-psikolojik danışmanlık sağlıyor. Danışmanlık için 0850 888 5428 numaralı telefonu arayabilirsiniz.

Genç LGBTİ+ Derneği  

İzmir’de LGBTİ+ gençlerin sorunlarını araştırmak ve bu sorunları gündemleştirmek için kurulan Genç LGBTİ Derneği danışmanlık hizmetini danışma@genclgbti.org e-posta adresinden ve 0232 464 03 30 numaralı telefondan sağlıyor.

Dernek, hukuki (hukuk@genclgbti.org), akademik, online, sosyal medya ile telefon üzerinden, yüz yüze ve akran danışmanlığının yanı sıra uzman yönlendirmesi de yapıyor.

Antalya BİZ

İnsan hak ve özgürlükleri temelinde, bağımsız, eşitlikçi bir politikayla her türlü ayrımcılığa ve her türlü şiddete karşı mücadele etmeyi hedefleyen Antalya BİZ’e bizantalya@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz.

Bursa Özgür Renkler Derneği

Bursa Özgür Renkler cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığı, şiddet ve LGBTİ+lara yönelik nefrete karşı mücadele veriyor, bu alanda politika üretilmesi, farkındalık sağlanması üzerine çalışıyor. Dernek, LGBTİ+’lara yönelik psikolojik destek, hukuki danışmanlık ve akran danışmanlığı verilmesi, LGBTİ+’ların bir araya gelerek bir dayanışma kültürü̈ ve örgütlenme bilinci oluşturma gibi LGBTİ+’ları güçlendirmeye yönelik çalışmaları da içeriyor.

Derneğe ozgurrenkler@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz.

Mersin Muamma LGBTİ+

Kasım 2018’de kurulan Mersin Muamma LGBTİ+ Derneği de danışmanlık hizmeti sağlıyor. Dernek, Ekim 2019 itibari ile psikolojik ve hukuki alanda LGBTİ+’lara danışmanlık veriyor.

Derneğe, muammalgbti@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz.

    Bir yorum bırak

    Lütfen unutmayın, yorumlar yayınlanmadan önce onaylanmalıdır.

    Alışveriş Sepeti

    Satın alınabilecek başka ürün yok

    Sepetiniz şu anda boş.